Yaza Merhaba diyelim;
Tanışma faslı falan uzun işler biz birbirimizi tanıyoruz tanımayanlar da zamanla bizi tanıyacaktır.
Hayat koşuşturması içinde iş,güç,ev,okul derken kendime vakit ayırmayı unutmuşum. Sevdiğim şeylerden kendimi uzaklaştırmışım ta ki benim için önemli kişilerin yaz demesiyle tekrardan yazmaya karar verdim. Bu sefer yazdıklarımı sizler ile paylaşmak istiyorum. Hayat koşuşturmasında ne kadar da ihmal ediyoruz bir birimizi. Acaba en son ne zaman bir sevdiğimizle hadi kalk bırak işi gücü bi kahve içelim dediniz? Demediyseniz bence bugünden itibaren başlamak lazım.
KAHVEVARSA her şey vardır. Huzur vardır, mutluluk vardır, sohbet vardır var da vardır…
Kahve demişken Kahvenin geçmişine de bakmak lazım bugün ki yazım kahvenin tarihçesi olsun. Öğrenmenin yaşı yok değil mi?
Kahvenin tarihçesi, İS 850 yılına dayanır. Her şey Kaldi adında, Etiyopyalı bir sığırtmacın, keçilerinin bir meyveyi yedikten sonra canlanmalarını fark etmesiyle başlar. Kendisi de bu meyveyi denemeye karar verir ve yedikten sonra duyduğu güç ve mutluluk hoşuna gider. Kahve tohumunun ünü, kısa süre içinde bölgede yayılır. İS 1000 yıllarında kahve Yemen’de üretilmeye başlanır.
Osmanlı İmparatorluğu Yemen’e doğru genişledikçe, Osmanlılar kahveyle tanıştılar ve onu, ilk kez ateşte kavrulduğu yer olan Türkiye’ye götürdüler. 1550 yılında, ilk kahvehane İstanbul’da açıldı. Ve kısa sürede kahvehaneler, insanların bir araya gelerek kahve içtikleri, tartıştıkları, fikir alışverişinde bulundukları ve iş konuştukları mekânlar durumuna geldiler.
Kahvenin yolculuğunda bir sonraki adım, Venedikli tacirlerin 1615 yılında, ilk kahve tohumlarını İstanbul’dan Venedik’e götürmeleriyle gerçekleşti. Böylelikle İtalyanlar’ın asla vazgeçemedikleri kahve tutkuları başlamış oldu. Bugün İtalya’da günde otuz sekiz milyon fincan kahve tüketildiği söylenmektedir. 1683’teki Viyana kuşatması sırasında, Osmanlılar arkalarında çuvallar dolusu yeşil kahve tohumu bırakmışlar. Viyanalılar ilk başlarda bunun deve yemi olduğunu düşünmüşler ama kuşatma boyunca Türkler’i izleyen gizli ajanlar, bu tohumların gerçek öyküsünü bildikleri için, kısa sürede “Türk içkisi” içilmeye başlanmış. Viyana’da görevli olan Fransız devlet bakanı Talleyrand kahve için şunları söylemişti:
“Şeytan kadar kara, cehennem kadar sıcak, melek kadar saf, aşk kadar da tatlı.”
1750 yılına dek, Batı Avrupa’nın büyük bir bölümü kahvehanelerle dolup taşmaya başladı. Yazarların, bestecilerin ve aydın kesimin toplanma yeri olan kahvehanelerin müdavimleri arasında Voltaire, Balzac, Beethoven ve Mozart sayılabilirdi.
Peki ama benim anavatanımın, kahve sevgisine ne demeli? Eğer atalarım, İngiliz çay vergilerini protesto etmek için, Boston Limanı’na tonlarca çay atmış olmasalar, Amerikalılar asla kahveyle tanışmayacaklardı. Zamanla kahve, Amerikan Kongresi’nde ulusal içecek ilan edildi. Amerikan devrimi sona erdiğinde ise, kahve standart bir tüketim maddesi haline geldi. Ağzının tadını bilenlere hitap edecek bir içecek olmayacağı belliydi, çünkü Amerikalılar, en sert kahveyi kullanıyorlar ve onu kapkara bir su oluncaya dek kaynatıyorlardı.
Kahve adı Arapça “qhwah”dan geliyor. Kelime Türkçe’ de “kahve” ye dönüşmüş olup, buradan da Avrupa’da cafe , caffe , koffie , coffe e, koffie şekline gelmiştir.
Kahveyi tüm dünyada yaygınlaştıran kişi ise Kanuni Sultan Süleyman’dır. Kanuni zamanında kahve Anadolu üzerinden dünyanın dört bir yanına yayılmıştır.
Kahve Türkiye gibi ülkelerde çaydan sonra en çok tüketilen alkolsüz üründür. Genellikle ılıman bölgelerde tüketim fazladır. Kahve ağaçlarının boyu ortalama 5 ile 7 metre arasında değişmektedir. Kahve genel olarak oğlak ve yengeç dönencesi arasında bölgelerinde tropikal bölgelerde üretilmektedir.
Kahve adının anlamı “keyif veren içki” dir. Kahve tarih boyunca ilginç dönemler yaşamıştır.
Kahve ‘nin tarihçesi hakkında kısa biR bilgilendirmeden sonra keyif veren içimleriniz olsun efenim..
Yorumlar
Yorum Gönder